• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/halilerem.yerli
Üyelik Girişi
Videolar
Sevgi ve Yaşam Korosu

Çekmece

Değerli okurlar, çok ilginizi çekeceğini sandığım ve de büyük bir uğraş sonucu, bu amaca eriştiğim, önemli bir çalışmamı sunmaya, sizlerle paylaşmaya çalışacağım.

Değerli okurlar, çok ilginizi çekeceğini sandığım ve de büyük bir uğraş sonucu, bu amaca eriştiğim, önemli bir çalışmamı sunmaya, sizlerle paylaşmaya çalışacağım. O çalışma ki, ülkemizde, yani Türkiye’de bundan yıllarca önce, ilk kez uygulanan bir çalışmadır.

Sözünü ettiğim çalışma;“Sağırlar, duymayan insanlar halk oyunu oynayabilir mi?” Yıllar önce; yaptığım bu çalışmayı; kalemim yazdığınca, dilimin döndüğünce, anlatmaya çalıştım. Bu ilgi çekici dizi yazı, bazı gazetelerde ve gazeteniz BİZİM YAŞAM’da  yayımlandı.

Şimdi: Bilmediğimiz, geleceğimizi nasıl etkileyeceğini tahmin bile edemediğimiz bir musibet ile karşı karşıyayız. Hepiniz biliyorsunuz  “Korona". Bu illet öyle bir şey ki, tüm Dünya'yı tehdit ediyor.

Irk, renk, din, dil, zengin, fakir, mevki, makam ayırmıyor, tuttuğunu ya yok ediyor, ya da doğduğuna pişman ediyor.

-Sen Kimsin ki? Diyor…

Evet bu korona illet-i zilleti; ağa-paşa, zengin-fakir, hiç kimseyi

umursamıyor

7 milyar insana: 

- Sen kimsin? Diyor…  

Görüyorsunuz, sahi var mı, karşısında duracak bir kişi, bir güç?...

İşte sevgili dostlar, bu sıkıntılı günlerimizde, bir değişiklik olsun diyerek, Türkiye’de,(Belki Dünyada) ilk kez uygulanan bir çalışmayı yani;“Sağırlar, duymayan insanlar halk oyunu oynayabilir mi?” Yıllar önce; yaptığım bu çalışmayı; kalemim yazdığınca, dilimin döndüğünce, anlatmaya çalışıp yazı dizisi haline getirdim. Bu ilgi çekici dizi yazı, bazı gazetelerde ve gazeteniz BİZİM YAŞAM’da  yayımlandı.

Bu dizi yazıyı, yeniden sizlerle paylaşmak istedim…

 

  Folklor ve sağırlarda

   folklor(Halk oyunları)

 

Değerli okurlar, çok ilginizi çekeceğini sandığım ve de büyük bir uğraş sonucu, bu amaca eriştiğim, önemli bir çalışmamı sunmaya, sizlerle paylaşmaya çalışacağım. O çalışma ki, ülkemizde, yani Türkiye’de bundan yıllarca önce, ilk kez uygulanan bir çalışmadır.

 

Sözünü  ettiğim çalışma:“Sağırlar, duymayan insanlar halk oyunu oynayabilir mi?” Kalemim yazdığınca, dilimin döndüğünce, siz değerli okurlarıma anlatmaya çalışacağım. Bir Pamukpınar vardı. Sivas-Tokat arası. Çamlıbel eteklerine kurulmuş. Çamlıbel’de var bir çeşme ki, adına Köroğlu Çeşmesi derler. O çeşme; erlik, yiğitlik, mertlik örneği Köroğlu’yu hatırlatır. Pamukpınar ise; yurduna, ulusuna, yararlı olmak için, için için coşan bir eğitim-öğretim kurumudur. Bu kurum; yüzlerce öğretmen yetiştiren bir yuvadır. İşte ben de böyle bir kutsal yuvadan eğitim-öğretim bilgileriyle donatılarak öğretmen olarak yetiştim. Yüreği, ‘vatan, millet klasik sözde. sözüyle değil’, gerçek anlamda vatan, millet sevgisiyle yoğrulmuş biri olarak çok genç ve dinamik bir yaşta bu kutsal göreve başladım. Tek düşüncem, anne kucağundan bana emanet edilen, o ‘insan’ denilen yavruları almış olduğum öğretmenlik formasyonuyla, onları bilgi ve becerimle, insanlık potasından geçirerek, en iyi şekilde yaşama kazandırmaktı. Her mesleğin kendine göre önemli ve değerli olduğunu biliyorum. Ancak öğretmenlik; ‘insanı insan yapmak; çocuğu geleceğe hazırlamak. Hatta çocuğun geleceğini tayin etmek olduğundan, ‘çok daha önemli ve kutsal’ demenin yanlış olduğunu sanmıyorum.

İlk görev yerim, Karageçit.(Siirt-Şırnak) Şırnak’tan Karageçit’e çok geçtim. Hele hele, Şırnak-Karageçit arasında bulunan, Kızılsu’nun azgın sularında, dev yapılı Yusuf’la geçişimi hiç mi, hiç unutamam. Merak etmiş olabileceğinizi düşünerek anlatayım:

Kızılsu bir dere; ama suyu bol, sert akan bir dere. Bir de, yağmur ve kar sonrası suyu çoğaldıkça daha da azgınlaşan ve büyük bir ırmağa dönüşen bir dere. Yusuf, Karageçit’in  en babayiğit delikanlısı. O yıllarda yollar yok. Araba yok. Yöre dağlık olduğu için taşıt olarak katır kullanılıyor. Çocukların kırtasiye ihtiyaçları için, Yusuf’la Şırnak’a gitmiştik. Dönüşümüz öncesi biraz yağmur yağmıştı. Kızılsu’ya geldiğimizde suyunun çoğaldığını ve azgınlaştığını gördük. Yusuf’a; ‘suyu geçmemiz galiba zor olacak.  Gel geri Şırnak’a dönelim! Yarın köye gideriz’ dedim. Ancak, Yusuf ‘yok yok geçeriz’ dedi. Suyun en yaygın yerini araştırarak oradan geçmeye karar verdik. Ancak; içim hiç de rahat değildi. Ben katır üstünde, Yusuf katırın yularını tutarak suya girdik. Su gittikçe derinleşmeye başladı. Katırın karnına, hatta ayaklarıma kadar ulaşmıştı. Bir ara Yusuf’un sendelediğini gördüm. Yusuf’a karşıya bakmasını, katırın yularını bırakarak, akış hızının kestildiği yan tarafta katırın palanından tutunup destek almasını söyledim.ama karşıya geçmiştik.  Yusufa baktığımda; o korkusuz Yusuf’un yüzü  bembeyazdı. Ben de korkmadım desem yalan olur. .Belki de benim yüzüm daha bembeyazdı.”

O dönemde Karageçit için şöyle demiştim:

 Bir yol gidiyor, Şırmak’tan Karageçit’e bir yol,

Uzuyor, bitmiyor, ne ayak dayanıyor, ne de kol.

 

Git gidebilirsen, usanmadan 6 saatı,

Ne kadar yiğit olsan da, şişer tabanın altı.

 

Bu yavrular bizim, elbet onlarda gülecek,

Şunu iyi bil ki, bu devlet seninle yükselecek.

(Devam edecek)




327 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
habertv999 izle

Takvim
Saat
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar35.037435.1778
Euro36.390736.5365
Hava Durumu
Okuma sayısı