Sevgili dostlar; 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 100.Yılı’nı kutluyoruz. Ancak ne acı ki, eskiden olduğu gibi, gerektiği şekilde ve coşkulu kutlama yapamıyoruz.Bir kurtuluşu ve bu kurtuluşun oluşumunu sağlayan, hatta yok edilmek istenen bir ülkeden, yeni bir devlet oluşturan, O Büyük Komutan ve dahi insan Mustafa Kemal Atatiürk’ün anıtına çelenk koymalar bile eskisi gibi değil.( Hele hele tüm Dünya’yı kasıp kavuran şu corona illeti nedeniyle zaten bu yıl törenler de yapılmayacak)Tarihi iyi okuyanlar bilirler ki; Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi ve Sevr Atlaşmasıyla; ordularımız dağıtılmış, silahlarımız toplatılmış, ülkemiz sözde paylaşılmış, yurdumuz önemli bir bölümü, tamamen elimizden alınıyor. Vatanımızda, özgürce yaşama hakkımıza son verilmek isteniyordu Yüzyıllardır üzerinde yaşadığımız, uğrunda can verip, kan döktüğümüz bu topraklarımız, düşmanlara teslim mi, edilecekti?, Ve de biz bunu, kabul mu edecektik? Türk milletinin böyle bir yok olmuşluğu kabul etmesi, elbet ki mümkün olamazdı.19 Mayıs 1919'da, Atatürk'ün Samsun'a çıkışıyla, önderiyle buluşan, Anadolu halkı, Atatürk'ün öncülüğünde Kurtuluş Savaşı'nı başlattı Amasya Genelgesi, ardından da; Erzurum ve Sivas Kongreleri yapıldı 1919'un 27 Aralık’ında Ankara'ya gelen Atatürk, 23 Nisan 1920'de de TBMM'yi kurdu Böylece de, yönetimi halkın iradesi oluşturdu Ayrıca da, Kurtuluş Savaşı'nın merkezi de Ankara oluyordu TBMM meclisi, yaptığı toplantı ve görüşmelerde, yurdun durumunu ve kurtuluş çarelerini aradı "Misak-ı Millî” sınırları içinde vatanın bir bütün olduğu ve parçalanamayacağı görüşü benimsendi. Ne olursa olsun, düşmanla mücadele kararı alındı. Zor da olsa, güç de olsa yavaş yavaş oluşturulan düzenli ordularla savaşa girildi. Başarılar ise bundan sonra gelmeye başladı. Önce; Doğu'da Ermeni çetelerine karşı başarı kazanıldı. Daha sonra, Batı cephesinde; Yunanlılarla, I. ve II İnönü Savaşları yapıldı. Bu savaşların kazanılmasıyla Yunanlılar'a büyük bir darbe indirildi. Ancak, yenilgiye doymayan Yunan ordusu, yeniden saldırıya geçti Bunun üzerine Mustafa Kemal, şu meşhur sözü söyledi: "Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır Bu satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz " emrini verdi. Türk askeri, büyük bir azim, irade, cesaret ve fedakârlıkla bu karara uydu. 23 Ağustos ve 12 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan Sakarya Meydan Muharebesiyle, Türk milleti 1699 Karlofça Antlaşmasından beri, ilk defa toprak kazanmaya başlıyordu. Sakarya Savaşı, Türk Milleti’nin savunma durumundan taarruz durumuna geçtiği önemli bir savaş olarak da tarihe geçti. Bu zafer sonunda, TBMM tarafından, Mustafa Kemal'e "Gazi" unvanı ve de "Mareşal" rütbesi verildi. Türk tarihinin dönüm noktalarından biri olan Sakarya Savaşı'ndan sonra, büyük bir taarruzla düşmanı tamamen yok etme kararı alındı. Ağustos’a kadar, tüm hazırlıklar tamamlandı . Güneydeki Türk birlikleri, büyük bir gizlilik içinde Batı cephesine kaydırıldı. İstanbul'daki depolarından silah ve cephane gizlice batıya kaçırıldı. İtilaf Devletleri tarafından tahrip edilerek kullanılmaz hâle getirilen toplar onarıldı. Ordumuza taarruz eğitimi yaptırıldı . Bu hazırlıklardan sonra, Gazi Mustafa Kemal'in Başkomutanlığını yaptığı ordumuz, 1922 Ağusos’un 26. günü düşmana şiddetle saldırdı. Bir saat içinde düşman mevzileri ele geçirildi. 30 Ağustos'ta ise, düşman tamamen çembere alındı. Düşmanın çoğu geldiklerine pişman olup yok olurken, bir kısmı da çareyi kaçmakta buldu. Sağ kalanların çoğu esir alındı. Esirler arasında Yunan Başkomutanı Trikopis'te vardı. Büyük Tarruz’un başarıyla sonuçlanmasının ardından, düşman, İzmir'e kadar takip edildi. 9 Eylül 1922'de ise; Ordumuz büyük bir çoşkulu karşılamayla İzmir’ girdi. Böylece İzmir düşmanlardan kurtulduğu gibi, bu güzel yurdumuz da, düşmandan temizlenmiş oldu. Hain, alçak düşman, yurdumuzdan atılarak, haksızca ve kalleşçe işgaline "DUR"denildi. İşte; Atürk’ün önderliğinde; kanımız, canımız pahasına ve son nefesimize kadar bu toprakları düşmana bırakmıyacağımız tüm dünyaya gösterilmiş oldu. Elbet ki bu süreç, bir köşe yazısında anlatmağa çalıştığımız gibi kolay olmadı. Peki; 23 Nisan’ı hazırlayanlara ve 30 Ağustos Zaferi’ni kazananlara biz gerekli saygıyı gösterdik mi? Bunu vicdanlara sorup, son sözümüzü Atatürk’ün şu sözüyle bağlamak istiyorum: Atatürk diyor ki: “ Bütün cihan bilmelidir ki, artık bu devletin ve bu milletin başında hiç bir kuvvet yoktur, hiç bir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır. O da milli egemenliktir. Yalnız bir makam vardır. O da milletin kalbi, vicdanı ve mevcudiyetidir”. |
365 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |