• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/halilerem.yerli
Üyelik Girişi
Videolar
Sevgi ve Yaşam Korosu

Çekmece

Değerli okurlar, ilginizi çekeceğini sandığım ve büyük bir uğraş sonucu, bu amaca eriştiğim, önemli bir çalışmamı sizlerle paylaşmaya çalışacağım. O çalışma ki; Türkiye’de ilk kez uygulanan bir çalışmadır.

DEVAM: 2

Değerli okurlar; Sağırlarda Folklor (Halk oyunları) yazı dizimizi geçen sayıda, Yusuf hikayesiyle bıraktığımız yerden devam ediyoruz. O zamanki ismiyle Göztepe Sağırlar Okulu’na gelmeden önce çalıştığım okullar bilgilerinin ardından, asıl konumuz olan, ‘işitme engellilerde halk oyunu oynayabilir mi?’nin yanıtını arayacağız. Şırnak-Karageçit’ten sonra, Beşiri İkiyaka Köyü’ne geçtim. Burası bir şıh köyü. Bütün dam-taş, mal-mülk tarla şıhın. Ama bu öyle anladığınız şıhlardan değil. Oldukça aydın ve okulu da isteyerek yaptırmış, iyi bir eğitim dostu. Aslında; tayin yerimin bir şıh köyü olduğunu öğrenince, tayin işine bakan il milli eğitim müdür yardımcısına sitem etmiştim. Ben müfettişin önerisi üzerine okul yeri belirtmemiştim. Müdür yardımcısına çıkışım onu güldürdü. “Bakın hocam. Sizi de bize müfettiş önerdi. Başarılı, çalışkan bir öğretmen olduğunuzu biliyoruz. Şıh Hıfzullah Aydın benim akrabam. Eğitimi seven biri. Git gör beğenmezsen yerini değiştiririz” diye konuşunca, biraz mahçup olmuştum. Evet dostlar, asıl konumuz okullar, çalıştığım yerler değil ama; Göztepe Sağırlar Okulu’na gelinceye kadar, bazı önemli konuları, paylaşmak istedim. İkiyaka’ya gittiğime çok memnun oldum. Şıh Hıfzullah Aydın, gerçekten çok modern ve eğitim düşkünü idi. Okuluma çok imkanlar tanıdı. Ancak; orada bir yıl çalıştıktan sonra askere alındım. Üç aylık bir asker eğitiminin ardından, Arıkonak Köyü’ne (Kahta-Adıyaman) asker öğretmen olarak atandım. Daha sonra, istediğimle kendi memleketime tayin istedim. Kendimi Değirmenboğazı’nda (Sivas-Hafik) buldum. Değirmenboğazı, beni ne eritti, ne de un etti. Hatta oraya güzel bir de okul kazandırdım. Benlikçilik olarak algınlanmasın, üretmeyi seven biriyim. Sivaslı oluşum nedeniyle de, Pirsultan’ın, Aşık Veysel’in ozanlık deryasından bana da bir şeyler bulaşmış olmalı ki, ozanlık da bir parça nasip ve kısmetimiz varmış. Ver elini İstanbul diyerek tayinimizi İstanbul’a istedim. İstanbul gerçekten bambaşka bir metropol. Dünya kenti. Burada yaşamak bir ayrıcalık diyeceğim. Ah şu trafiği olmasa. O dönemlerde çok güzel halk konserleri olurdu Açık Hava Tiyatrosu’nda halk konserlerine çok çıktım. Bir ara sağırlar eğitimiyle ilgili kurs açıldığını öğrendim. Beşiktaş Yıldız Sağırlar Okulu’nda açılan bu kursa katıldım. Sağırlar eğitimi bana ilginç geldi. Her gittiğim okulda; halk oyunları, korolar, tiyatro grupları kurmuştum. ‘Bu tür okulda ne yapabilirim!’ düşüncesiyle, okul müdürlüğünü de bırakarak Göztepe Sağırlar Okulu’na tayinimi istedim. Ve Göztepe Sağırlar Okulu’ndayım. Belki kulakları duymayan, ama ışıl ışıl gözleriyle her şeyi yapabilme arzusuyla dolu olan sessizlerin okulu….

             Vee sessizler arasındaydım

 Biraz önce açıkladığım gibi; İstanbul Yıldız Sağırlar Okulu’nda açılan sağırlar eğitimiyle ilgili seminere katıldım. Bu seminerlerde sağırlar eğitimi, beni o denli etkiledi ki, iyi bir okulumu ve okul müdürlüğünü bırakarak sessizler arasında buldum kendimi. İlk günlerimde, geldiğime bin pişman olmadım desem; size değil, ben bana yalan söylemiş olurum. Alışamadığım bir eğitim-öğretim türü ve de alışamadığım bir öğrenci grubu. Özellikle öğrencilerin duymayışı, belirli- belirsiz işaretlerle anlaşma türü, onlar adına üzüyordu beni. Öğrenciler, kendi aralarında işaretle anlaşsa da öğretmenleriyle işaret diliyle değil, dudak okumayla, yani işaretle değil, normal konuşması gerekliydi. Eğitimin amacı da, dudaktan söyleneni anlamak ve onların da sesli konuşmasını sağlamaktı . Şöyle bir durum var. İşitme engellilerde, görsellik çok daha geliştiği için, dudak okumayı çok iyi kavrıyorlardı. Aslında önceden de belirttiğim gibi ben buraya bir amaç için gelmiştim. Ama; işin gerçek boyutunu görünce doğrusu ümitsizliğe kapıldım. Dersten başka bir şeyler veremediğim için de üzülüyordum. Eski çalıştığım okullarda; halk müziği, halk oyunları, tiyatro çalışmalarımla onlara daha yararlı oluyordum. Duymayan çocuklara nasıl faydalı olacaktım? Ne yapacaktım? Ne?...  Ne….? Ne…..?  Ne,   sorusunu kendime sürekli sorup duruyordum.

                          Folklor(halk oyunları)

 ‘Ne’ soruma cevap bulmuştum. Zaten o amaçla gelmiştim. Folklor, yani Halk oyunları. Aslında; folklor sözcüğü bizde çok yanlış kullanılıyor.Yeri gelmişken Folklor konusunda kısa bir açıklama yapmak isterim. FOLKLOR denince, çoğu kimse; Halk Oyunlarını anlar. Buna neden de, bu folklor dalının oldukça zenginliği ve de göze-kulağa etkisinin daha fazlalığıdır. Folklor hakkında çeşitli tanımlar var. Folklor İngilizce’den gelme sözcüktür. Folk=Halk, Lore=Bilim. Folklorun Türkçe karşılığı ise Halk Bilimi’dir. Yine ülkemizde Folklor’un karşılığı Halk Bilgisi, Halkiyat, Kavim Bilim, Budin Bilim vs. tanımlar da yapılmış. Zaten bu tanımlar için en yakışanı da HALKBİLİM olsa gerek. O nedenle HALKBİLİM sözcüğünün kullanılması daha uygundur. Çünkü Folkloru, milletlerin halk kesimi üretir. Yani halkın ürünüdür. Halkın maddi ve manevi değerlerinin tümüdür ki; Halk Edebiyatı, Halk Dili, Ata Sözleri, Tekerleme, Bilmece, Hikaye, Efsane, Deyimler ve benzerleridir.

 Evet, Folklor sözcüğü konusunda, öz de olsa kısa bilgi vermeye çalıştım.Ne; sorusuna cevap bulmuştum ama; nasıl uygulayacağım konusunu henüz keşfetmiş değildim. Üstelik benim bir sınıfım vardı ve tam gün çalışıyordum. Halk oyunları (folklor) oynamak öyle kolay değil, uzun uğraş gerektirir. Hele duymayan insanlarla nasıl bir yöntem izlenir, başarı durumu var mıdır? Bunu kestirmek çok  güç. Konuyu o zamanki okul müdürü olan Müfit Seylam’a açtım. Güldü: “Halil Bey, yanlış anlama, ben duymayan insanların halk oyunu oynayacağına pek inanmıyorum. Ama sen böyle bir karar verdiysen, istediğin çalışmayı yap. dedi. Aramızda şöyle diyalog geçti:

-Hocam, sizin de belirttiğiniz gibi, bu iş zor ve imkansız gibi. Ancak; ben başaracağıma inanıyorum. Umuyorum ki; emeğim boşa gitmeyecektir. Yalnız bir sorun var. Bu yoğun uğraş ister. Benim üzerimden sınıfı alın. Ben okulun beden eğitimi ve sosyal etkinlikler öğretmeni olarak görev yapayım.-

-Peki Halil Bey, Milli Eğitim bunu kabul eder mi?

-Eder Hocam. Sağırlar Yönetmeliğini iyi inceledim, bu mümkün. Siz yazıyı yazarsanız ben kabul ettireceğimi sanıyorum. Olmazsa da olmaz. Ben gene çalışmamı yaparım.

-Tamam Halil Bey. Ben yazıyı hemen yazdırıyorum.

-Teşekkür ederim Hocam, yazıyı ben elden götürürüm.

 Evet, yazıyı elden götürdüm. İstanbul Özel Eğitim Bölümü’ne Salih Ilgın bakıyordu. Durumu kendilerine anlattım. Memnuniyetle kabul etti. Aynı gün, “Halil Erem Yerli’nin üzerinden sınıf öğretmenliği alınarak, okulumuzun Beden Eğitimi ve Sosyal Etkinlik Öğretmeni olarak atanmıştır.” şeklindeki yazıyı Müdür Müfit Seylam’a ilettim. Hem şaştı, hem de çok memnun oldu. Artık okulun Beden Eğitimi ve Sosyal Etkinlik Öğretmeni idim. Çalışmalara başlayabilmemde; Üç- dört sorun çok önemliydi:

a)  Duyma özürlülerde denge yoktur. Pek düzgün yürüyemezler. Önce dengeli öğrencileri bulmak gerekecekti. b)Duymuyorlardı. Ritmi, figürleri nasıl kavratacaktım? c) Ekip elemanları figür değişikliğini, aynı anda nasıl yapacaktı? d) Enstüremansız seyir zevki olamazdı. Öncelikle bunlara çözüm bulmam gerekiyordu.
       DEVAM EDECEK



543 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
habertv999 izle

Takvim
Saat
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar35.037435.1778
Euro36.390736.5365
Hava Durumu
Okuma sayısı