Halil Erem Yerli
halileremyerli@gmail.com
Ders almak gerekmez mi (20.02.2012 Tarihli yazım)
21/01/2021 Değerli dostlar; şöyle bir baktığımızda, dünya denilen bu
gezegen üzerinde sayısız varlık görürüz. Bunların bir kısmı canlı, bazısı da
cansız. Canlı varlıklar içerisinde biz insanlar da varız. İnsanlar, diğer
canlılara göre çok özel yaratılmıştır. İnsana: zekası sayesinde,
düşünme, üretme hatta ve hatta sayamayacağımız kadar da yaratıcı özellikler
verilmiş. Yani; insan Tüm varlıkların en üstünü. Sevme, sevilme, sevinme gibi
mutluluk öğeleri, acı, kader, üzüntü gibi de mutsuzluk duyguları var. Ancak; her insanda vurgulamaya çalıştığım
o yukarıdaki nitelikler olsa da; bireylerin
farklı özellikleri de var. Genel anlamda her insan iyiyi, güzeli, doğruyu
sever. Çoğunluğun eğilimi budur. Elbet ki, az da olsa, kötülük yapmayı ve
insanları mutsuz etmek için çaba gösterenler de yok değil.
***** İşte ‘insan’ dediğimiz biz canlıların
oluşturduğu topluluklarda; yukarıda belirttiğim, mutluluğu bozucu eylemlerde
bulunanları engellemek lazımdır. Bu da, yasalarla yapılmaktadır. Yasaları ise;
toplumlar adına, toplumun temsilcileri yapmaktadır. Bizim ülkemizde bu işi,
TBMM (Türkiye Büyük Millet Meclisi)
yapıyor. Peki TBMM nasıl oluşuyor? Milletin seçtiği kişilerden.
Milletvekillerinden, başka bir söylemle, milletin vekillerinden. Sizler de çok
iyi bilirsiniz ki; insan tarihi boyunca, bir yönetenler var. Bir de
yönetilenler. Yöneten, yani siyasi ‘erk’i elinde tutanlar ezelden beri, ezerek
de yönetmişlerdir-adaletli de. Biz, 1923’ten buyana, cumhuriyetle
yönetiliyoruz. Temsili sistem dediğimiz, milletvekilliği şekliyle. Bunu
yukarıda belirtmiştim. Ancak: ‘Halkın kendini yönettiği’ dediğimiz bu sistem, algıladığımız
anlamda uygulanıyor mu? Evet demek çok çok zor. Zor. Bu konuda sayfa sayfa açıklamalar
yapılabilir. Kısaca iki neden söyleyelim. şöyle ki: BİR:
Milletvekillerini halk değil, genel başkanlar tespit ediyor. Millet kendi
istediğini değil, genel başkanın tespit ettiği, sıraladığı kişiyi seçmek
zorunda kalıyor. Bu liderlik sultası demektir. Halkın önüne konulan adaylar,
halkın seçtiği kişiler, kendinin öz temsilcisi değil. İKİ: %10 baraj engeliyle tüm halkın iradesi meclise yansımıyor. Geçtiğimiz dönem 12 Haziran seçimlerini bir anımsayın! 15 parti girdi. 3 parti barajı aştı. Öbür 12 partiye gönül verenlerin oyu boşa gitti. BDP, bağımsız adaylarla girmek zorunda kalarak meclise girdi. ***** İşte; belirtmeğe çalıştığım bu iki madde bile, ülkemizde gerçek demokrasisin olmadığının en önemli kanıtı değil mi?. 12 Haziran seçimlerinde milletvekili olan 5- 6 vekil seçildikleri halde uzun bir süre hapislerde kaldılar. Bunda AK Parti’ye çok önemli görev düşüyordu. Çoğunluk ellerinde idi. 327 milletvekili Meclis’te önemli bir sayı. Hatta o zaman şunu söylemişlerdi: Biz meclisi de çalıştırır. Yasaları da çıkarırız. CHP,MHP ve BDP ister Meclis’e gelsin, ister gelmesin. ‘İster evet, ister hayır’ desin” demişlerdi. Adeta; CHP’ye verilen 11, MHP’ye verilen 5,5, BDP’ye verilen 2,5 milyon oyu yok saymışlardı. Demokratik bir ülkede bu; muhalefetsiz bir sistem, siyasi baskı kullanmak anlamına gelmez mi? Demokrasimiz için, bu çok yanlış değil mi?. Mesele siyasi ‘erk’i elinde tutmak değil. Asıl mesele, yazımın başında belirttiğim gibi; yönetenlerin halkı ‘severek, sevilerek, sevindirerek’ mutlu etmesi değil mi? Güç AK Parti’de olduğu için, MİT, 4+4+4, vb. gibi bazı önemli yasaları jet hızıyla çıkardılar. İsteselerdi % 10 barajını bir oturumda çıkarabilirlerdi. Ama, muhalefeti etkisizleştirmek, boğazı sıkılmışcasına sesini kısmak da iktidarın işine geliyor. Buna da demokrasi diyoruz. ***** Evet sevgili dostlar, toplumsal yaşam ve siyasetten bahsediyoruz ya, biraz da CHP’den bahsedelim. Biliyorsunuz; CHP, kuruluş olarak, Cumhuriyet tarihimiz kadar eski. Atatürk’ün kurduğu parti. Tüm partilerin anakaynağı. Bunu bilmeyen yok. Demokrasi, Atatürk, Cumhuriyet sözcükleri, bugüne değin, CHP’lilerin hiç ağızlarından düşmüyor. Amma ve lakin, çağdaşlık, yenilenme anlamında da, gereki hiçbir gelişme yok. Çünkü: Birbirlerini kıyım makinası gibi kıymaya çalışmaktan, birbirlerine muhalefet etmekten dışarıyı göremediler veya görmek istemediler. Kimileri, CHP’yi babasının özel şirketi gibi görüp, ömrünün sonuna kadar yönetmek istiyor. Eğer kendi önemli bir konumdaysa, CHP çok iyi. Eğer beğendiği yerde ,beğendiği konumda değilse, ona göre; CHP iyi de değil, iyi de yönetilmiyor. hemen, muhalefet kara kazanını kaynatmaya başlıyor. Yıllarca CHP’nin vefakar seçmeninin sırtında yükseliyor. Ama, koltuk menfaatı gittiği zaman, o omuzları yumrukluyor. Yahu Allah aşkına siz CHP’nin demirbaşı mısınız? Demirbaşlar bile kayıttan düşülür. Siz bunu bile yapmıyor, yapma ceserati gösteremiyorsunuz. CHP’de yaklaşık iki yıl önce bir genel başkan değişikliği oldu. Kemal Kılıçdaroğlu Genel Başkan oldu. O süreci bir hatırlayalım. Kongre, refarandum, seçim. Kılıçdaroğlu çok kısa bir sürede kendini yoğun bir siyaset trafiği içinde buldu. Neredeyse tüm partilerin eforu kadar efor sarfetti. Kimileri yukarıda belirttiğimiz gibi, ‘koltukta ben yoksam parti de yok tavrıyla, belki amiyane ama, “ense” yaptı.’ CHP,seçimde %26 oy aldı. Evet evet, beklenti bu değildi. Kılıçdaroğlu senin oyunu düşürmedi ki, yukarı taşıdı. Ama, sen nasıl çalıştın?Çok mu, çalıştın? Hayır hayır sen çalışmadın sen. Geçtİğimiz dönemde DSP’de senle beraberdi, kaç oy aldın?.. Hatırlarsanız; CHP Tüzük Kurultay’ına giderken, Kemal Kılıçdaroğlu’nun önünü kesmek için partinin önemli ve etkin isimleri deyim yerindeyse ne dümenler çevirmek istediler, sizler de izlediniz. Söylenecek çok söz, yazılacak çok şey var. Son söz olarak,şunu yazıp söyleyeyim. Ey CHP’nin vefakar seçmenin yıllarca omzuna basarak yükselenler,yeter artık, bu seçmenin omuzu, sizin yükselme basamağı, tapulu malınız değil. Siz de CHP’in silinmez demirbaşı değilsiniz. İnin artık CHP’nin sırtından… Herkes bilmeli ki; değişmez bir gerçek var. Ve de, tarihler göstermiştir ki; hiçbir güç, hiçbir makam sonsuza dek kalıcı değildir. Nice güçlü padişahlar, sultanlar, krallar bile günün birinde yok olmaya mahkum olmuşlardır. Örnekleri çok uzağa taşımaya da gerek yok. İşte Saddam Hüseyin. İşte Hüsnü Mübarek. İşte Kaddafi. İşte Esad. Bunlardan ders çıkarmak gerekmez mi?... |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Atam: Ayıp bize vah bize!.. - 10/11/2024 |
Evet ATAM; Ayıp bize, yazık bize. vah bize!.. |
Cumhuriyet ve Atatürk - 30/10/2024 |
“Milleti yine kendi gücü kurtaracaktır” |
Ve öpülesi eller - 29/06/2024 |
Hiç kuşku yok ki, her mesleğin kendine özgü bir değeri var. Yani her meslek önemlidir ve her mesleğin topluma bir hizmeti vardır. |
“ Bütün cihan Bilmelidir ki!” - 26/04/2024 |
Sevgili dostlar; 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 104.Yılı’nı kutladık. |
deneme yazısı - 26/04/2024 |
deneme deneme |
Cumhuriyet ve Atatürk - 26/10/2023 |
‘Türkiye Devleti’nin yönetim biçimi Cumhuriyettir’ 29 Ekim’de de bu yasa TBMM’de “Yaşasın Cumhuriyet” alkışlarıyla onaylandı. |
CHP Meclisi terk etti - 14/10/2023 |
Silivri Belediye Meclisi; 2024 Mali yılı bütçesi ve Performans programını içeren tek gündem maddesini görüşmek üzere toplandı. Toplantı; Başkan Volkan Yılmaz ve CHP Grup Başkanı Melih Yıldız arsında yaşanan sözlü gerilim üzerine CHP meclisi terk etti |
Sekiz yıl önce ne demişiz! - 15/03/2023 |
Bu yazı; Mart 2014 tarihinde yapılan seçimle ilgili bir yazı. Yineleyerek sizlerle paylaşmak istiyorum. Şöyle ki: |
Ve artık “SİLİVRİ SOĞUK!” denmeyecek! - 11/09/2022 |
Silivri Belediye Meclisi’nin Eylül 2022 toplantısında konuşan Başkan Yılmaz, Silivri Cezaevi’nin isminin Marmara Cezaevi olarak değiştirildiğini anlattı. Bundan böyle ,Silivri Cezaevi ima edilerek, “Silivri soğuk” denilemeyecek. |
Devamı |